Toplum olarak iyice kontrolden çıktık. Her geçen gün kadına, erkeğe, çocuğa hatta kundaktaki bebeğe bile şiddet yapıldığına dair haberleri teessüfle okuyor, izliyoruz. 

Geçtiğimiz günlerde bir basın mensubunun meslektaşına atmış olduğu tokat, bütün basın mensuplarına atılmış oldu.

Habertürk Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın, Gaziantep İHA muhabirini tokatladığı görüntülerinin medyaya sızmasıyla ortalık ayağa kalktı. Toplumun her kesiminden, tokat yiyen muhabire destek yağdı.  Olayın en üzücü tarafı ise bu çirkin davranışın bir basın mensubu tarafından meslektaşına gösterilmiş olmasıydı. Hani kesilen ağaç, “Yanarım yanarım da beni kesen baltanın sapı benden, ona yanarım” diye feryat edermiş ya o hesap. 

Ekranlarda insanlara doğruyu, güzelliği, adaleti göstermesi gereken bir kişinin meslektaşına şiddet uygulaması ne kadar üzücü değil mi?

Toplumun tepki göstermesi, sosyal medyalardan yükselen sesler, Muharrem Sarıkaya’yı istifaya zorladı. Zorladı diyorum çünkü şayet yaşanan olaylar medyaya yansımasaydı böyle bir istifadan -belki özürden bile- bahsetmeyecektik. Nitekim, yıllar önce Sarıkaya tarafından yine itilip kakılma şiddetine uğrayan bir bayan muhabir bu tezimi doğruladı. Sarıkaya’nın kendisine de yıllar önce aynı çirkin davranışı sergilediğini, ancak kamera arkasında yaşanmış olan bu olaydan dolayı özür bile dilemediğini dile getirdi.

Benzer bir olay da Manisa’da yaşanmıştı. Yaşlı bir adama bağıran bir polis, olayın medyaya yansımasından dolayı büyük tepkilere maruz kalmış, neticede çiçek alarak yaşlı adamın evine gidip özür dilemek zorunda kalmıştı. Elbette bir insan hata yapabilir ve bunun sonucunda özür dilemesi gerekebilir. Ancak, şayet yaşanan olay sosyal medyada gündem olup büyük tepkilere yol açmasaydı, o polis, amcadan özür dileyecek miydi?

Maalesef günümüzde yaşanan bazı tatsız olayların cezası, toplumun tepkisine göre yön değiştiriyor. Mesela hayvana şiddet uygulayıp tutuklanan bir şahıs önce serbest bırakılıyor. Sonra gelen tepkiler üzerine tekrar tutuklanıyor. Bir suçlunun cezalanması toplumun tepkisine göre mi belirlenmeli yoksa hukuk kurallarına göre mi, bunu kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. 

Basının tozunu yutmuş bir insan olarak bu gazeteciliğin ne kadar zor, stresli bir meslek olduğunun farkındayım. Ancak sinirlerine hakim olamayan bir insanın da bu mesleği yapmaması gerektiğini düşünüyorum. 

Aynı yayınevi grubu olan Habertürk’te yazan bir yazarın, her köşe yazısına koyduğu bir klişe var. Ne zaman adam oluruz diye sorup kendince cevaplar veriyor. Ben de ona atıfta bulunarak şöyle demek istiyorum. Ne zaman adam oluruz? Yapmış olduğumuz bir hatanın özrünü veya telafisini, sadece basına yansıdığı zaman değil de her zaman yapabilirsek işte o zaman adam olabiliriz.

Kalın sağlıcakla…