Mustafa Tatlı

Konyaspor finali hariç…   Son zamanlarda hiç bu kadar üzüldüğüm hiç bu kadar kızdığım bir maç hatırlamıyorum…

Sinirliyim, öfkeliyim, içime sindiremiyorum…

Kabus gibi… Gözlerim dolu dolu. İzmir-Manisa dönüş yolu tam bir işkence.

Eve geliyorum… Yemek yiyesi, televizyonda spor programı izleyesi gelmiyor insanın…

Açıyorsun TV’yi,

Alt yazı sürekli dönüp duruyor gözünün önünde,

Karşıyaka: 3 Manisaspor:2 diye…

Hakikaten enteresan bir duygu bu… Bu takımı sevenler de benimle aynı duyguyu paylaşmıştır eminim…

Yahu yatamıyorsun, düşündükçe aklına geldikçe o maç…

Bir sağa döndüm olmuyor, bir sola döndüm o da olmuyor…

Ben aslında bu maça gelip tribünde takımını destekleyen Manisaspor hastalarına daha çok üzülüyorum. Hadi ben bir şekilde atlatıyorum bu travmayı… Peki ya onlar?

Onların hayat iksiri Manisaspor!

Sabah kalktığında Manisaspor diyen, gece yattığında Manisaspor diyen, hayatında Siyah-Beyaz dışında başka bir rengi anlamlandıramayan Tarzanlar ne yaşadı?

Bu mağlubiyetin travmasını nasıl unutacaklar? Nasıl?

“Köylüler çapaya!..” diyen, maçın son saniyelerinde ise “işte böyle her sene böyle Manisa’ya böyle…” diyerek stadı inleten Karşıyakalı taraftarlarını seyretme mecburiyeti acısını nasıl unutacaklar?

Bu gidişatın sorumluları derhal ayağa kalkıp hesap vermeli. 

Karşıyaka’ya maç kaybedebilirsin, ama iki kez aynı şekilde aynı skorla kaybetmenin izahı olamaz.

Ezeli rakibinden tam 6 gol yiyorsun. Hepsini geçtim, doğrudan Süper Lig şansı mucizelere kaldı, ilk 6 ise zora…

 Altın tepside bir maç rakibe nasıl verilir?

Bunun en güzel örneğini Teknik Direktör Kemal Özdeş sunuyor bizlere… Bir teknik direktör nasıl olur takımına bu kadar uzak kalabilir?

Her gün her saat başı bu futbolcularla beraber olan O… Kurmaylarıyla beraber rakip analizi yapan, her futbolcusunun derdi ve sıkıntısıyla ilgilenen O… Peki nasıl olur da kabak gibi meydanda olan aksaklığa seyirci kalır? Seyirci kalsa iyi, bir de en kötü şekilde müdahale etmiyor mu? Bu daha geriye götürüyor takımı…

Bir insan hatalarından hiç mi ders çıkarmaz? İnatçılığın bu kadarına pes yahu!

Ordu maçının son 27 dakikalık dilimindeki çözüm yolu açık ve net ortada… Her hafta birine fatura kesiyor ama asıl sorunu ya görmüyor ya da görüp uygulamak istemiyor.

Gökdeniz’le maça başlamana bir şey diyemem. Zaten bel sakatlığı varmış Abdulkadir’in… Bu sakatlık olmasaymış Ordu maçında yürüyen 11’in tamamını sahaya sürecekmişsin.

Yusuf Şimşek çıkardığı defansif ağırlıkla kadrosuyla bana 1 puan yeter diyor. Sen de “Ordu maçındaki 11’imin maşallahı var!” diyorsun.

Perovic’le golü buluyorsun. Rakip uyuyor. Devrede bir tane pozisyonun gol olmuş, ikiyi atıp maçı devrede bitirmek gerekirken, sol köşede faul pozisyonu oluyor, Barbaros gereksiz yere ortamı geriyor, maç 3-4 dakika duruyor vee uyuyan dev uyanıyor.

Öyle yada böyle devreyi önde geçiyoruz. El bombası Barbaros’u almak zorunda kalıyorsun. Sonrasında Yusuf Şimşek, takımdaki aksaklığı görüp 63’e kadar beklemeyip Ordu maçının aksine senden 9 dakika önce iki hücumcusunu oyuna alıyor.

Sonra gömülen bir Manisaspor, atak üstüne atak yiyen bir Manisaspor… Sol tarafımız yine hallaç pamuğu… Eray-Hakan-Causic üçlüsü yine pas organizasyonunu sağlayamıyor. Kornerden skora denge geliyor.

İsmail Köse’yle resmen dalga geçen bir hoca…  Çağırıyor, İsmail formasını giyiniyor, oyuna tam girecek, Manisaspor ya gol yiyor ya da gol atıyor. Tam iki kere bu üst üste olunca çocuk da neye uğradığını şaşırdı.

Gel İsmail, Git İsmail’le takımda direksiyon hakimiyetini kaybeden bir hoca!..

Son dakikadaki bomba inanılır gibi değildi. İsmail’i bir şekilde oyuna alacaktı, iş işten geçmişti. 3-2 gerideyiz. Hikmet sakatlanmış yerine Ümit Yasin’i hazırlattırıyor. Allah ne verdiyse hücum yapacağı yerde, savunmacı yerine savunmacı almaya kalkışması, iyice delirtti beni. Hikmet “oynayabilirim” mesajı verince yine “Gel İsmail” dedi.

Alay eder gibi İsmail’i en sonunda oyuna aldı. Çocuk, bir pozisyona girdi, o kadar dar alanda topu çekişi, zaten kumaşını belli etti, topa vuramayışı ise hocasının onunla kedi-ip oyunu gibi oynamasının verdiği psikolojinin özetiydi.

Bir futbolcuya ya güvenirsin ya güvenmezsin. Bunca yoklukta 600 bin lira bonservis bedeli verilerek alınmış, satılması halinde yüzde 25’lik bonservisi Turgutluspor’a gidecek olan ve yönetimin çok şeyler bekleyerek Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan’ın aylarca kapısında yattığı bir oyuncuya bu imajı veren bir hocanın, o futbolcunun gözündeki ve o futbolcuya güvenenlerin gözünde nasıl bir imaj yarattığını siz düşünün!..

Rakip hoca, yedek kulübesinde oyunun skorunu değiştirebilecek üç ismini geç kalmadan oyuna alıyor, bizimkisi ise oyunun skorunu değiştirecek yedek kulübesindeki tek oyuncusuyla kedi-ip oyunu misali oynuyor.

Maç bitmiş, biz üzüntüden kahrolurken, basın toplantısına gülerek gelmek de nedir?

Haa ayrıca unutmadan son olarak şunu ekleyeyim; Kemal Özdeş’e Murat Gürbüzerol’la ömür boyu mutluluk diliyorum.

Editör: TE Bilişim