“İzmir’e gitmek için her gün Karşıyaka’dan bindiğim vapurda, daha önce görmediğim birini görüyordum. Başında şapkası, boynunda atkısıyla sahilde dolaşarak sürekli mırıldanıyordu. Vapuru beklerken, ‘Ne tuhaf biri’ diye düşünüp bakardım. Kendi havasında, zaman zaman elindeki minik kâğıtlara notlar alan, mırıldanan bu adam dikkatimi çekerdi.”
O adam Attila İlhan’dı. O sıralar 20 yaşında genç bir öğretmen olan kadın ise Biket İlhan… Karşıyaka’da aynı mahallede oturuyorlardı ve kısa süre sonra tanıştılar. İki yıl kadar sonra da evlendiler. Evlilikleri 20 yıl, dostlukları ömür boyu sürdü.
Nişanlandıktan sonra vapura birlikte binmeye başladılar. Buluştukları pastanede portakal likörü ve kahve içiyor, durmaksızın sohbet ediyorlardı. Evlilikleri boyunca Biket İlhan Attila İlhan’ın hayatını kolaylaştıran kişi oldu. Yaşamı çalışmak, üretmek üzere kurulu olan, aşırı sorumluluk sahibi Attila İlhan, daha evlenmeden bunu hissettirmişti Biket İlhan’a. Çocuk sahibi olmak istemediği gibi, araba almak, ev almak, akraba ilişkileri gibi klasik bir evlilik sarmalına da girmek istemiyordu. Bunları bilerek evlendi büyük şairle Biket İlhan… Çünkü o Attila İlhan hayranı değildi, Attila’ya âşıktı.
Tüm hayatı alışkanlıklar ve prensipler üzerine kurulu olan Attila İlhan’ın hayatını kolaylaştıran kadındı Biket İlhan.
“Sabah belli saatte kalkar, belli saatte yazısını yazardı. Yürüyüşe çıkar, buluşmalarını her zamanki pastanelerinde ya da kafelerinde yapardı. Yemek zamanı mutlaka eve gelirdi. Saat tam birde, beyaz örtülerle hazırlanmış masada öğle yemeği yenirdi. Akşamüzeri beş çayı mutlaka içilir, çayının yanında limonu bulunurdu. Akşam yemeği de aynı saatte yenirdi. Bu asla değişmedi.”
Şairlerin şiirlerini hangi ortamlarda yazdıklarını, kimi şiirlerinin yazılış hikâyelerini, eserleriyle yaşamları arasındaki bağlantıları hep merak etmişimdir. Biyografiler bu konuda bize fazlasıyla bilgi verir. Gerek şair ve yazarların kendi söyledikleri ve yazdıklarını, gerekse de çevresindeki dostlarının, ailesinin anlattıklarını bir araya getiren bu kitaplar son derece aydınlatıcıdır. Şairlerin ve yazarların eşlerinin anlattıkları ise çok daha önemlidir kanımca. Çünkü onlar bizim eserleriyle tanıdığımız ve kimileriyle aramızda ruhsal bağlar kurduğumuz kişilerle yıllarını birlikte geçirmişlerdir ve onların çalışma şeklinden gündelik yaşamına, şiirlerin ortaya çıkışından yazılış aşamalarına kadar bizzat tanıklık yapmışlardır.
Bu konuda yazılmış bir eser çok ilgimi çekti. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Sevim Dabağ’ın kitabı: Gezindim Boş Odalarda, Şair Eşleriyle Söyleşiler.
Yazar kitabında, artık aramızda olmayan dokuz şairin eşleriyle söyleşiler gerçekleştirerek bunları kitap haline getirmiş. Yukarıda Attila İlhan ile ilgili yazdıklarımı da bu kitaptan alıntıladım. Attila İlhan’ın dışında Edip Cansever, Cemal Süreya, Behçet Necatigil, Can Yücel, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Muhip Dıranas, Tahsin Saraç ve Salâh Birsel’in de eşleri, bu büyük şairlerle evliliklerini ve onların bilmediğimiz kimi yönlerini anlatmışlar.
Bu söyleşileri okuyunca her şairin farklı bir karakteri, dolayısıyla farklı çalışma, yazma yöntemleri olduğunu görüyoruz. Kimi çok disiplinli iken, kimi çok dağınık çalışabiliyor. Kimi Attila İlhan gibi masa başında çalışırken, örneğin Sabahattin Kudret Aksal’ın eşi Münire Hanım, şair için; “Ben onun masa başında oturarak çalıştığını görmedim.” diyor. Tahsin Saraç kurşun kalem kullanırken, Edip Cansever direkt daktilo ile yazıyor.
Bu tip büyük şairlerin eşi olmanın çok zor olduğu muhakkak… Tahsin Saraç’ın eşi Vildan Saraç; “Bir sanatçıyla yaşamak ne çok, ne çok zor” derken, Münire Aksakal ise, “Yaşamak bir sanat. Yazmak bir sanat. Yazarla yaşamak daha büyük bir sanat” diyerek dile getiriyor bu durumu. Bu durumu en güzel Biket İlhan anlatıyor aslında. Kendisinin Attila İlhan’ın hayatını kolaylaştırdığını söylüyor. Bunu da bir görev duygusuyla değil, şairin üretken yapısına ve disiplinli çalışmasına saygısından, ona olan sevgisinden dolayı yaptığını söylüyor. Kendisi sinemaya atılıp yönetmen asistanı olarak çalıştığı dönemde bile Attila İlhan’ın gündelik yaşamını düzenlemeyi bırakmadığını anlatıyor. “Bunları angarya kabul etmedim. Zorluğu da yoktu” diyor. Benzer şekilde Jale Birsel de Salâh Birsel için; “Onun neyi isteyip istemediğini bilir, ona göre davranırdım” diyor.
İki şairin aynı evde yaşadığı evlilikler de var tabii. Birkaç kez evlenen Cemal Süreya’nın 7 yıl evli kaldığı Zühal Tekkanat da bir şair. Ve onun şair olarak kullandığı adını da Cemal Süreya koyuyor. “Annem çok küçükken öldü/ Beni öp, sonra doğur beni” şiirini neden eşine yazdığını da öğreniyoruz kitapta. Ayrıca şu Süreyya soyadından tek “Y” nin neden atıldığını da…
Fahriye Abla şiirinin, eşi Münire Hanım’ın deyişiyle nasıl Ahmet Muhip Dıranas’ın ‘ayağına dolandığını’, o şiir için şairin neden “elim kırılsaydı da yazmasaydım” dediğini öğreniyoruz.
“Yarin mendili nakışlı
Okşadım ellerimle
Göz göz üzerimde
Çevre ateş içinde
Daralmakta çember
Biz yanarsak beraber yanarız
Seninle beraber…”
İlk dizelerini verdiğim Çevre isimli şiirini Behçet Necatigil eşi Huriye Hanım’la ilk tanıştıkları dönemde yazıyor. Bir okul gezisinde şair, Huriye Hanım’ın çevresi dantelli mendilini alıyor ve birkaç gün sonra bu şiirle birlikte geri veriyor. Şiir böylece yakınlaşmalarının başlangıcı oluyor.
Güler Yücel ise, Can Yücel’i ve onun çocuklarıyla ilişkisini çok güzel örneklemelerle anlatmış. Can Yücel’in bir yandan Mevlevi bilgeliği ile bir yandan Batı kültürüne ne kadar hâkim olduğunu anlatıyor ve “Yaşam tarzı da bu bilgelik ve çılgınlık arasında gidip gelirdi. Çok az şairde rastlanır buna. Ne yaşamışsa onu yazdı. Ne yazmışsa da onu yaşadı” diyor.
Cemal Süreya’nın deyişiyle “fazla şiirden ölen” Edip Cansever’in ve diğer şairlerin yazma süreçleri, eşleriyle tanışma hikâyeleri, eşlerine hangi eserlerini ithaf ettikleri, ölümle veya boşanmayla yollarının nasıl ayrıldığı, kısaca hem sanatçı, hem de bir eş-baba olarak özellikleri, dokuz ayrı söyleşiyle güzel bir kitap haline getirilmiş.
Sevdiği şairleri daha yakından tanımak isteyenlere ısrarla öneririm…
 
 
*Gezindim Boş Odalarda. Şair Eşleriyle Söyleşiler. Sevim Dabağ. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 2011.