70’li yıllarda iş nedeniyle Ankara'ya taşınan uzun yol şoförünün hatırası...
"Manisa'da şoförlük yaparken, evlenip Ankara'ya yerleştim. Hanımköylü olmuştum. Şehirlerarası yolcu taşıyordum. 10 yıl aralıksız Ankara-İstanbul arası yolcu taşıdım. Bu arada iki çocuğum olmuştu, Artık Ankara beni sıkmaya başladı. Hem uzun yol şoförlüğü hem ailemden uzak olmak, bir de kışın nefes alınmayan Ankara'nın kirli havası beni iyice bunalmıştı. 
Günlerce eşimle ailemle konuşup, onları Manisa'ya yerleşmeye ikna ettim.
Manisa'daki tanıdıkların aracılığıyla Doğu Caddesi’nde ev buldum. Manisa-İzmir otobüslerinde iş de bulunca bana Manisa yolu göründü. 
Çalıştığım firmadan ayrılıp, kiraladığım evin elektrik, su işlerini halletmek için yolcu olarak yola çıkıp Manisa'ya gelecektim. Bu çok güzel bir duyguydu. Günlerdir uykusuzdum. Elimde küçük bir valizle terminale geldim. Arkadaşlarla vedalaştım, tam otobüse giderken bizim firmanın sahibi:
- Ahmet. Yarıyıl tatili nedeniyle, yoğunluk var. Bizimkiler bir otobüs daha çıkarmış, ama şoförleri hasta. Sen otobüsü İzmir'e kadar götür. Oradaki şoför otobüsü İstanbul'a götürecek. Hem Manisa garajına da uğrayacaksın. Oradaki yolcuları da alacaksın. Hadi gel bir güzellik yap, yolcular yolda kalmasın…
Normalde Manisa'ya uğramazdık... 
Ben çok yorgun ve uykusuz olduğumu söyledimse de diğer şoförler de öyle ısrar ettiler ki, istemeye istemeye kabul ettim.
Firma sahibi beni razı etmek için Manisa'ya taşınırken kamyon ayarlayacağına söz verdi. Böyle giderse iki haftaya kalmaz, Manisa'ya taşınacaktım. Otobüs firması da bu ekstra şoförlüğe yüklü bir ücreti peşin ödedi. Buna rağmen içimde bir sıkıntı vardı. Oysa son seferimi dün gece yapmıştım. Artık şoförlüğü bıraktığım için fazla uyumamış, evde eşyaların toplanmasına yardım etmiştim. Kadere bakın ki Manisa'ya yine şoförlük yaparak gelecektim.
Saat akşam beş sularında yola çıktım. Yola çıkmadan bir olay beni etkilemişti. Otobüsün önünde yaşlı bir kadın, muavinle tartışıyordu. Kadın İzmir’e gitmek istiyor ancak bilet parası olmadığı için muavin otobüse almıyordu. Zaten Manisa'dan alınacak yolcular için birkaç boş koltuk vardı.
Muavine, kadına yardımcı olmasını, benim yolcum olduğunu söyledim. Yaşlı kadın dualarla, teşekkür ederek ağır aksak adımlarla otobüse bindi.
Onca duanın içinde aklımda kalan: "Direksiyon senin elinde olsun, tutan Allah olsun. Hızır yoldaşın olsun" sözleriydi.
Yola çıktık, ilk iki saatten sonra beni öyle bir uyku bastırdı ki, gözkapaklarım üzerinde tonlarca ağırlık varmış gibiydi…
Yol çok kalabalık değildi. O yıllarda böyle trafik yoktu. Ancak bunca yolcuyla uykusuz bir halde yola çıkmak da akıl kârı değildi. Neyse kendimi zorlayarak Manisa garajına kadar sağ salim geldik. Her molada on dakikacık da olsa kestiriyor, dinlenmeye çalışıyordum. Bu molalar sanki uykumu daha çok artırıyordu
İzmir'e az bir yolum kalmıştı. Ancak bir de Sabuncubeli handikapı vardı. O yıllarda Manisa-İzmir yolu çok dar, yokuş ve keskin virajlıydı. Hiçbir yokuş, viraj, rampa Sabuncubeli kadar beni korkutmazdı. Sık sık meydana gelen ölümlü kazalar bu korkumu artırıyordu. Ne hikmetse son uzun yol şoförlüğüm bu güzergâhtaydı.
Manisa'dan beş yolcu alıp İzmir'e doğru yola çıktım. Gece olduğu için yolcuların çoğu uyuyordu. Otobüsün içi karanlık ve sessizdi.
Soğuk havada açılan uykum, direksiyona geçince yine gözlerimi kapatmaya başladı. Üzerimde öyle bir ağırlık vardı ki, direnmeye çalışıyor ancak bu aşırı uyku isteğine karşı koyamıyordum .Gözlerim kapanıyordu. Bu arada meşhur Sabuncubeli virajlarına da girmiştik. Artık uykuya dayanamıyordum. Bir an dalmışım. Birden bir buçuk yaşındaki oğlumun: “Baba! Baba!” diye bağıran sesiyle gözlerimi açtım. Oğlum direksiyonun üstündeydi ve otobüs uçuruma yuvarlanmak üzereydi!
Saniyeler içinde seri bir manevrayla otobüsü nasıl toparladım, uçuruma yuvarlanmaktan nasıl kurtulduk. Bugün bile anlamış değilim. 
Oğlumun feryadı, gözlerimi açınca onu direksiyonun üzerinde görmemi de halâ anlamış değilim. Allah o gün hem beni hem yolcuları öyle büyük bir kazadan kurtardı ki... 
Manisa'ya taşınıp, Manisa İzmir seferi yaptığım yıllarda her Sabuncubeli'nden geçtiğimde o anı hatırladım. Halâ da unutamadım...
Bir de o yaşlı kadının duasını; "Direksiyon senin elinde olsun, tutan Allah olsun. Hızır yoldaşın olsun..."