Sabahattin Ali’nin kitapları son dönemde hep çok satanlar raflarında karşımıza çıkıyor. Gerek Kürk Mantolu Madonna romanı ve gerekse diğer kitaplarının bu kadar ilgi görmesi hem sevindirici hem de bizim toplum olarak değerlerimize ölümlerinden sonra sahip çıktığımızın en çarpıcı kanıtı…
Sabahattin Ali Türk edebiyatının kilometre taşlarından biridir. Benim edebiyat dünyamdaki yeri apayrıdır, kendisi ve eserleri hakkında hem yazılar yazdım hem de Manisa TV’de onu anlattığım bir program yaptım. Meraklısına linkini de vereyim. http://www.manisahaberleri.com/sabahattin-ali-ve-kurk-mantolu-madonna-video,595.html
Böylesine önemli bir yazar ne yazık ki henüz 41 yaşındayken, 1948’de, Attila İlhan’ın “40 karanlığı” dediği dönemin baskılarına dayanamayarak yurt dışına çıkmak istedi ve Bulgaristan sınırında öldürüldü.
Bir yıl sonra bir öğrencisi, aynı yoldan ve aynı sebeplerle Türkiye’den ayrıldı ve Bulgaristan’a yerleşti. Türkiye’ye bir daha dönmedi. 1986’da Sofya’da öldü. Hocası gibi şiir, öykü ve roman alanlarında eserler veren bu yazar, Akhisar’da doğup büyümüş, eserlerinde Manisa insanını anlatmış olan Fahri Erdinç’ti…
1950-1960’lı yıllarda Fahri Erdinç’in kitapları aynı Sabahattin Ali gibi görmezden gelindi. Günümüzde Sabahattin Ali hak ettiği şekilde ilgi görür ve okunurken ne yazık ki Fahri Erdinç Manisalılar tarafından bile bilinmiyor.
Geçen yıl Fahri Erdinç ismi kısa bir süre gündeme geldi. O da yapılan bir hata nedeniyle… Varlık Dergisi, “Orhan Veli’nin daha önce yayınlanmamış şiiri” diyerek Fahri Erdinç’e ait olan “Ölümüm” isimli şiiri yayınladı! Herkes şiir gerçekten Orhan Veli’nin mi değil mi diye düşünürken “Karşı Yaka Memleket” romanında Fahri Erdinç’i de anlatan Kemal Anadol, şiirin Orhan Veli’ye ait olmadığını, Fahri Erdinç’in olduğunu kanıtlarıyla ortaya koydu ve Varlık Dergisi özür dilemek zorunda kaldı. Şiir Fahri Erdinç’in 1945’de yayınlanan “Şen Olasın Halep Şehri” kitabında yer almaktaydı… Üstelik aynı yıllarda Varlık Dergisi bir öykü yarışmasında Orhan Kemal’i birinci, Fahri Erdinç’i ikinci seçmişti!
Fahri Erdinç 1917’de Akhisar’da doğdu. Babası öğretmendi. Annesini bir yaşındayken kaybetti. Hem annesini erken yaşta kaybetmesi, hem tütün tarımının getirdiği zorluklar onu derinden etkiledi. Üstelik dönemin koşulları çok ağırdı. Doğduğunda 1. Dünya Savaşı devam etmekteydi. Ardından Anadolu’nun işgali, Kurtuluş Savaşı ve yeni bir Türk Devleti’nin kurulması… O yılları “biricik kartvizitim” diye nitelediği  “Acı Lokma” isimli otobiyografik romanında anlatır.
13 yaşındayken, 1930’da,  Balıkesir Öğretmen Okulu’na girdi. Aynı okulda birkaç yıl önce Sabahattin Ali okumuştu. O da Sabahattin Ali gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı.
1939’da Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandı. Sabahattin Ali’yle yolları burada kesişti. Sabahattin Ali aynı okulda Almanca öğretmenliği yapıyordu. Kuyucaklı Yusuf ve İçimizdeki Şeytan romanlarını yayınlamış, öyküleri ve şiirleriyle de isim yapmış, tanınan bir kişiydi. Fahri Erdinç’in onunla tanışması hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. İlk öykülerini onun rehberliğinde yazdı. O dönem yazdıklarında onun etkisi açıkça görülmektedir.
Önce şiirler yazdı. 1945’de “Şen Olasın Halep Şehri” isimli şiir kitabını çıkardı. Bu kitabındaki şiirler daha çok çocukluk, memleket, ölüm temalarını işler. Orhan Veli’nin sanılan “Ölümüm” isimli şiir de bu kitaptadır.
Bu kitabı yayınladığı sırada çok sevdiği Sabahattin Ali artık İstanbul’da yaşamaktadır. Çünkü İçimizdeki Şeytan romanına gelen tepkiler mahkeme salonlarına taşınmış, olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça öğretim üyeliği görevinden alınmıştı. O da İstanbul’a geçerek gazeteciliğe başlamıştır.
Fahri Erdinç de 1946’da Ankara Radyosu’na geçer. Orada yazdığı on kadar oyunu oynanır. Hikâyeciliği de bu yıllarda başladı. 1947-1949 yılları arasında ‘Seçilmiş Hikâyeler’, ‘Varlık’, ‘Adım Adım’ ‘Büyük Doğu’ gibi dergilerde hikâyeleri yayınlanır. Hikâyeleri büyük ilgi toplar ve Ankara’da ‘Seçilmiş Hikâyeler’ dergisi, Mart 1948’de onun öykülerinden oluşan özel bir sayı çıkarır. O sayıda dokuz öyküsü yayınlanır Fahri Erdinç’in... İşte o sayıda hikâye anlayışını şöyle anlatıyor Fahri Erdinç;
“Her yiğidin bir yoğurt yemesi, olacağı tabiidir. Fakat, eğer ağzımıza yüzümüze bulaştırmak istemiyorsak, yoğurdun mutlaka kaşıkla yenmesi lazım geldiği de şüphesizdir. İşte bugünün sanatkâr çoğunluğu artık bu kaşıktan şaşmıyor, realist bir görüş ve metodla çalışıyor. Hele hikâyeci, yaratmak istediği şifayı yahut da kısaca ‘kıssadan hisseyi’, bir eczacı hüneriyle komprime haline getirmek gayretinde… Eserini, reçetesiz bir müstahzar gibi, müşterek kaderimizle başı ağrıyana da ağrımayana da sunuyor. Kanaatimce, bizi ölümsüz veya ömürlü sanat eserine götürecek en kestirme yol da bu…”
Fahri Erdinç’in hikâyelerinde Anadolu insanı vardır. Anadolu insanının sorunları vardır. Kendi çocukluğu Akhisar’da geçtiği için de beslendiği ana damar Manisa’dır. Örneğin ‘Yeşil Banknot’ isimli öyküsü çocukluk anılarından bir kesittir ve bizim çok iyi bildiğimiz, Akhisar’la özdeşleşmiş  “Çağlak Mesiresi” zamanında geçer:
“O yılın Hıdrellez günü, kasaba halkı ‘Çağlak’ mesiresine öylesine göç etmişti ki, iki saat ötedeki evlerimiz bomboş ve yapayalnız kalmıştı. Çocukluk masallarımızın devleri gerçek olsalardı, orada kalan istasyon memuruyla birkaç resmi daire bekçisinin mutlaka uyukladıkları bu öğle saatinde, bütün evleri torbalarına doldurup kaçarak kasabamızı yeryüzünden silebilirlerdi.”
1947’de dönemin siyasal karışıklığı sırasında bir dava nedeniyle bir süre cezaevinde yattı. Davadan aklanarak çıkmasına rağmen Sabahattin Ali’nin 1948’de Bulgaristan’a geçerken öldürülmesi onu derinden etkiledi ve yurt dışına çıkmaya karar verdi. 1949’da iki arkadaşıyla birlikte gizlice Bulgaristan’a geçti. Bir süre sonra Bulgaristan vatandaşı oldu ve ölümüne değin orada yaşadı. Türkiye’ye bir daha dönmemesine rağmen yazdıklarında yine Anadolu’dan, kendi memleketinden beslendi. Yurt dışında Nazım Hikmet ile usta-çırak ilişkisi yaşayarak ondan çok şey öğrendi. Onunla ilgili anılarını “Kalkın Nazım’a Gidelim” kitabında anlattı.
Sonuç olarak; 1940’yıllarda dönemin ustaları tarafından alkışlanan, ödüller alan, ozan ve öykücü olarak yer edinen Fahri Erdinç, hem siyasal görüşleri nedeniyle, hem de Sabahattin Ali’nin ölümünden çok etkilenerek Türkiye’den ayrıldı ve Akhisar’da başlayan yolculuğu Sofya’da son buldu.
Zaman edebiyatı her zaman kişilerin siyasal görüşlerinin üstüne çıkarmıştır. Edebiyat ideolojilerin üzerindedir ve hep öyle olacaktır.
Umarım en azından Manisalılar, Sabahattin Ali’ye gösterdikleri haklı ilginin bir kısmını olsun, bizim toprağımızdan yetişmiş, eserlerinde buranın havasını, kokusunu yansıtan Fahri Erdinç’e de gösterirler.
Fahri Erdinç’in yaşamını merak edenler ise Kemal Anadol’un “Karşı Yaka Memleket” romanını edinebilirler.
 
 
*Fahri Erdinç, Türkiye Hikâyeleri, Koza Yayınları, 1976.
*Fahri Erdinç, Acı Lokma, Yordam Kitap, 2006
*Kemal Anadol, Karşı Yaka Memleket, Doğan Kitap