Saygıdeğer Okurlarım...
On bir Ayın sultanı mübarek Ramazan Ayı'nın Rahmet ve Bereketi üzerinize olsun. Bir kaç gün sonra inşallah millet olarak Ramazan Bayramını eda edeceğiz. Ben sizlere bu günkü yazımda benim "Bistra'nın Kardelenleri" adlı kitabımın 89-90-91.sahifelerinde anlattığım sıladan gelen ve gönderilen mektupları ve Ramazan anılarımı anlattığım 1960 -67 yılları arasında yaşadığım gerçek bir öyküyü sizinle bu köşemden paylaşmak istedim. 
"KAHROLASI O MEKTUP.!"
"O ...Kahrolası.!
Anaları evlatlarından,
Kardeşi kardeşten, 
Bizleri sevdiklerimizden ayıran o Mektup...!!!"
Sılaya mektuplar gidip geliyordu.
Hasret yüklü, Memleket kokulu mektuplar...
Bir haftada gider, Bir hafta sonra yenisi gelirdi. Mektup gelince Annemin gözleri sevinçten ışıl ışıl olurdu sevincinden. Mektubu açar, öper, koklar ve gözyaşlarıyla okurdu.
Annem, Türkçe okuma yazma bilmediğinden dolayı mektuplar Kiril- Metodi Alfabesiyle ve Makedonca olarak yazılıyordu.
Annem mektubunu olurken ben de yanına oturur onu dinlerdim. Bu merak ve öğrenme isteğim sayesinde Annem bana Kiril Alfabesini öğretti.
Bu öğrendiğim alfabenin yararını ömrüm boyunca gördüm.
Günlerden bir gün Manisa'ya göç edenlerden bir zat Yugoslavya'da bulunan ve göç vizesi bekleyen kız kardeşine bir mektup yazar.
Bu zat; Yugoslavya'da memur olarak çalıştığından dolayı Türkiye'de karşılaştığı koşullar ağır gelmiş ve kız kardeşine Türkiye'ye göç ettiğine pişman olduğunu. Sakın ha kardeşinin göç etmemesini yazmış. 
Bu mektup Makedonya'da ki Köyümüzde okununca Göç Vizesi bekleyen köylüler ve akrabalarımızın pek çoğu "Türkiye'ye göç ederek perişan olacağımıza, burada kalır evimizde yaşarız." diyerek göç etmekten vazgeçmişler.
Yazgı böyle yazılmıştı...
Hayır ve Şer Allah'tan idi...
Ammaaaaa...
Annem tüm bu olup bitenlere bir anlam veremiyordu.
"Böyle mi olacaktık.?" diyerek kaderine sitem ediyordu.
Böyle bir mektubu yazarak köye, sılaya gönderene Annem de herkes gibi lanet ediyordu. Zira; Anneannem, Dayım, Teyzem ve Ablam geride kalarak Türkiye'ye göç etmediler. 
Yıllar geçip gidiyordu. Tıpkı mektuplar gibi...
Gurbet ve Sıla özlemi bizlerin yazgısı olmuştu. 
1967 yılında Yugoslavya ile Türkiye arasında karşılıklı Otobüs seferleri ile yolcu taşımacılığı ve Seyahat serbest hale getirildi.
Bu... Yıllardır birbirlerine hasret olan ve yıllarca görüşemeyen bizlerin kavuşması ve özlem gidermeleri anlamına geliyordu.
Aynı yılın Mart Ayı (Ramazan)'nda Anneannem Türkiye'ye bizleri ziyaret etmek için geldi.
Tam 7 yıl sonra Kızını ve Torunlarını görecekti...
Annem, Anneannemin boynuna sarılarak ve hıçkırarak "Ah mori Ana... Hani siz de hemen arkamızdan gelecektiniz? 
Neden gelmediniz An!!! Diyerek karşıladı.
Anneannem; 
"Ben böyle ayrılmamızı hiç ister miydim.
Güzel kızım benim. Kardeşin ve yengen gelmekten vazgeçtiler. Ben ne yapabilirdim ki? Bak yine de şükür ki yollar açıldı. İnşallah bir daha kapanmaz" diyordu...
O sene Anneannem Ramazanı ve Bayramı bizimle geçirdi. 
Bir daha birlikte Bayram kutlayamadık.
Aradan 50 yıl geçti. Fakat hafızamda her daim canlı.
İşte böyle Saygıdeğer Okurlarım. 
Muhacirlik Zordur...!!!
Ben; Ramazan Bayramının son günü inşallah Önce Makedonya'ya ve 30 Haziran 3 Temmuz tarihleri arasında İtalya'nın Venedik Şehrinde Makedonya Reka Bölgesinin Gurbetçi kardeşlerimizin kurdukları
"INSIEME- ZAEDNO" adlı Derneğin Başkanı Sayın Nahmir GALE'nin davetlisi olarak İtalya'da Söyleşi Etkinliğine katılarak Dostlarımla görüşeceğim. 
Söyleşi ve Sempozyum Etkinliklerim için tekrar Makedonya' ya geri geleceğim.
12 Temmuz günü Türkiye'ye döneceğim.
Bu vesileyle Ramazanınızı ve Bayramınızı kutlarım. 
Nice sağlıklı Ramazanlara ve Bayramlara erişmenizi dilerim.
Selam ve Dua ile Allah'a emanet olunuz.