Yazıma başlık olarak seçtiğim söz, Portekizli yazar Jose Saramago'nun 1998'de Nobel Edebiyat Ödül törenindeki konuşmasından.
Bugün (16 Kasım) usta yazarın doğum günü. 2010 yılının Haziran ayında ölen (Yine Haziran, yine bir edebiyatçının ölümü. Edebiyatın Haziran Mezarlığı kitabıma adını veren yazımda Haziran ayında ölen 19 şair ve yazara yer vermiştim. Haziran ayının edebiyat üzerinde bir ölüm gölgesi var nedense.) Saramago, 1922 yılının 16 Kasım günü Portekiz'de dünyaya geldi. Benim en sevdiğim yazarlardan biri olan ve günümüzün değil asıl yüz yıl sonrasının yazarı olduğunu düşündüğüm Saramago'nun doğum gününde, onu bilmeyenlere tanıtmak, bilenlere de anımsatmak için bir yazı kaleme almak istediğimde; Nobel alırken söylediği sözlerin, hem onun insanlığın sorunlarına duyarlılığı, hem de cümle kurmadaki yaratıcılığını göstermesi açısından en uygun başlık olduğunu düşündüm.
 
Konuşmasının bir yerinde tam olarak şöyle diyor yazar;

“Kayaların yapısını incelemek için başka bir gezegene araçlar gönderebilecek kapasitede olan şizofren insanlık, milyonlarca insanın açlık nedeniyle ölmesinden fütursuzca bahsedebiliyor. Mars'a gitmek, komşuya gitmekten daha kolay görünüyor."

Saramago, insanlığın sorunlarına, siyasi sistemlere ve inanç dünyasına bakış açısı nedeniyle birçok ülkede politik anlamda sevilmediği gibi Katolik kilisesinin de zaman zaman hedef tahtasında yer aldı. 

Biz edebiyattaki özgünlüğünden ve kimi eserlerinden söz edelim...

Romanlarında ve diğer düz yazı metinlerinde nokta ve virgül dışında noktalama işareti kullanmaz Saramago. Kendine özgü bir anlatım biçimi vardır. Bazen bir paragraf süren cümlelerine rastlarız. Diyaloglarda da tırnak işareti veya konuşma çizgisi kullanmaz, bu yüzden ilk okumada metnin içine girmekte zorlanabilir okur. Ancak yazar öyle büyülü bir dünyaya çekip alır ki bizi, kitaptan kopamayız.
Yazarın yaratıcı zekâsı bütün romanlarında hâkimdir. Marquez gibi büyülü gerçekçilik akımının önemli bir ismi olduğu  yazılıp çizilir ama ben onun kendine özgü dili olduğunu ve tarzının adının da ancak önümüzdeki yıllarda konabileceğini düşünüyorum. 

“Körlük” romanında, bir salgın hastalık şeklinde herkesin kör olduğu bir dünya resmeder yazar. Bulaşıcı körlük nedeniyle, kör olan birini gören herkes kör olur. Herkesin hızla körleştiği bir dünyada insanlık bir felakete sürüklenir. Temel alt yapı hizmetlerinin hiç biri yapılamaz, açlık ve ölümler baş gösterir. Mülkiyetin hiç bir anlamı kalmaz, insanlık büyük bir kaosa sürüklenir. Temel toplumsal sorunları sarsıcı bir şekilde önümüze koyan yazar, bir konuşmasında şöyle diyor;
"İnsanlık körleşmiyor. İnsanlık zaten kör… Sadece bakıyor."
Körlük romanının filminin de olduğunu bu arada belirtmiş olalım. 

87 yıllık ömründe ilk romanını 25 yaşında yazıp sonraki yaklaşık 30 yıl roman yayınlamayan yazar, bu dönemde gazete ve yayınevlerinde çalışıyor, denemeler yazıyor.
"Edebiyat tarihinde anlatılan konular hep aynıdır, anlatım şekilleri farklıdır" düşüncesine karşıt olarak Saramago'nun hem özgün anlatımı, hem de her bir eserinde sıra dışı bir konusu vardır. Körlük romanı bunun kanıtı. Diğer eserleri de öyle...

“Görmek” isimli romanının Körlük eserinin devamı olduğu sanılır ama değildir. Sadece romanın başlarında Körlük'teki dünyaya bir atıf bulunmaktadır. 

“Görmek” romanı da çarpıcı bir şekilde başlar. Birçok eserinde olduğu gibi bunda da olayların ne zaman ve nerede geçtiği bilinmez. Mekânın ve zamanın bilinmezliği yazarın hemen her eserinde kullandığı bir durumdur. Görmek romanında, yapılan seçimler sonucunda bütün oylar boş çıkar. Bütün seçmenler boş oy atmıştır. Bu durumda olabilecekleri hem hayal ederek okuyoruz, hem de yazarın hayal gücüne kendimizi kaptırıyoruz. 

En sevdiğim romanlarından olan “Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş” eserinde ise kimsenin ölmediği bir dünya anlatılır. Herkesin yaşlandığı ama ölmediği bir dünya... Yaşam ve ölüm üzerine okuru bullak eden bir insanlık betimlemesi...

Bütün İsimler, Kopyalanmış Adam, İsa’ya Göre İncil, Umut Tarlaları, Mağara ve diğerleri… Edebiyat tutkunu bir okurun kitaplığında bütün eserlerini bulundurması gereken bir yazar bence Saramago. 
Hikâyeleri de çok güzeldir. Örneğin “Sandalye” isimli öyküsünü okumanızı öneririm. Bir yazar sadece bir nesne üzerine nasıl bu kadar etkili kalem oynatabilir, diye düşünmemek elde değil. Sandalye öyküsü, “Ölümlü Nesneler” kitabında yer alıyor. 
 
Mars’a gitmenin komşuya gitmekten daha kolay olduğu günümüzün yabancılaşan dünyasında, Saramago’nun kitaplarını okumak, kişinin kendini ve toplumu tanımasındaki en önemli araçlardan biridir kanımca…
 
 
*Körlük, Jose Saramago, Can Yayınları, 2005
*Görmek, Jose Saramago, Can Yayınları, 2008
*Umut Tarlaları, Jose Saramago, Can Yayınları, 2002
*Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Jose Saramago, Merkez Kitapçılık, 2007
*İsa’ya Göre İncil, Jose Saramago, Merkez Kitapçılık, 2006
*Kopyalanmış Adam, Jose Saramago, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 2010
*Mağara, Jose Saramago, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2014
*Ölümlü Nesneler, Jose Saramago, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2015
*Bütün İsimler, Jose Saramago, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2012