İşim gereği  dünyanın değişik ülkelerine gitmek nasip oldu. Bu ülkelerde değişik konuları incelerken o ülke insanlarının Amerika’ya bakışlarını da öğrenmiş oldum.
Güney Amerika ülkelerinde,  başta Brezilya'da A.B.D.'den  nasıl nefret edildiğini gözlerimle gördüm. Bırakın bir A.B.D malını satmayı, o malı talep eden kişiye de ters bakıyorlar. Aksine bazı ülkeler var ki  mesela Çin, Tayland, Singapur gibi bu ülkelerde Amerika sevdası  bizden ilerde, ülkelerini küçük Amerika yapmak en büyük idealleri...
Okurlarımızdan bazıları, A.B.D  sevdası ne diyebilir.  Konumuz 50 yılda ruhumuza ilmek ilmek işledikleri Amerikan sevdasını incelemektir. İçtiğimiz tütünden, kahveden, gazozdan, yediğimiz köfteye, tavuğa; ayağımızdaki ayakkabıdan, sırtımızdaki eşofmana kadar o markaları ezbere biliyoruz. AVM'lerde, o markaların satış noktaları gençlerle dolu. Günlük konuşma içinde en az 300  İngilizce kelimeyi Türkçe diye konuşuyoruz.
50 yılda iliklerimize kadar işleyen Amerikan rüyasından  uyanmak kolay değil, gayret sarf etmeliyiz. 19 yy. sonlarında önce Fransız sonra Alman ekolü ülkemize yerleşmeye kalkışmışken, 1950'den sonra hızla bunların yerini Amerikan kültürünün aldığını görürüz.  
2. Dünya Savaşı'ndan sonra,  Marshall yardımları ile ruhumuza girmeye başlamışlardı. İlkokullarda zorla içtirilen süt tozları ile çocukların midesine; İngilizce öğretmek için gelen barış gönüllüleri ile  beyinlerine girdiler. Ruhumuza girebilmek, güzelim geleneklerimizi bıraktırmak için türküler bile sipariş etmişler;
"Zeytinyağlı yiyemem aman
Basma da fistan giyemem aman
Senin gibi cahile
Ben efendim diyemem aman..."
'Türkünün Amerika ile  ne ilgisi var' demeyin. Bu türkü 50'li yılların ortasında  yazılıyor. Köylü zeytinyağı yiyor. Marshall yardımları ile gelen margarinlerin yenmesi için bu türkü sözü ile beyinlere mesaj veriliyor. Marshall yardımları ile Amerikan bezi geliyor. Köylümüz bu bezi beğenmeyip  kullanmıyor. Kendi fabrikalarımızda üretilen basmayı kullanıyor. 'Basma,  köylü işidir' mesajı beyinlere verilmek isteniyor. Hepsinden önemlisi M. Kemal Atatürk, 'Köylü milletin efendisidir' demişti. Türkünün son satırlarında da  zeytinyağı yiyen, basma giyen köylüye dokunduruluyor : "Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman."
Acı olanı, biz bu türküyle hala düğünlerimiz de oynuyoruz. Sonra ne olduğunu biliyoruz. Vatandaş margarine alıştırıldı. Her  yemek margarin ile yapılmaya başlandı. Yer evlerinde bu margarin tenekeleri çiçek saksısı oldu. (Önce margarine alıştık sonra onun getirdiği hastalıklar için Amerika’dan ilaç ithal ettik. ) Basmadan, Amerikan kaputuna geçildi. Basma üreten  mensucat fabrikaları bile kapanma noktasına geldi.
Bugün ülkemizde A.B.D.  tuzaklarına karşı bir uyanış var gözüksede  uygulamada  lafta kalıyor. Neden mi!  Söyleyeyim. Önce elindeki sigarayı at.  Kırk yıl hatırı olan Türk kahvesine dön. Yerli malı ayakkabı giy. Alışverişlerinde hassas davran ki ülkeyi yönetenlerde  yollarını doğru bulsunlar. Yoksa elinde Amerikan viskisi ile Amerikan düşmanlığı yapanlara dönersin. 
Dünya küçüktür, her ülkenin birbirine ihtiyacı olabilir. Bu nedenle hiçbir ülkeye düşman olmamıza gerek yok, köle olmayalım yeter…