Eskiden Manisa'da bağlara üzüm kesmeye gidenlere, o günkü yevmiyesiyle birlikte yemek sepetleri de bağ sahipleri tarafından üzümle doldurulur, gönülleri alınırdı.
Şimdi aynı gelenek devam ediyor mu bilmiyorum ancak o yıllarda çok ilgimi çeken güzel bir adetti.
Bir bakıma bağa üzüm kesmeye gidenler de kendilerine kış için az da olsa üzüm kuruturlardı.
Meyve bahçeleri olanlar ilk çıkan meyvelerden komşularına dağıtır "göz hakkıdır" derlerdi.
Çocukluğumda bunu öyle çok yaşadım ki… Bahçemizde çok bereketli iki ayva ağacı, çardak gibi bir de büyük erik ağacı vardı.
Ayva ağaçları ne kadar verimliyse, erik ağacında da yapraktan çok erik olurdu. Önce erikleri sonra ayvaları dağıta dağıta bitiremezdik...
Yemiş, nar vs. zaten hemen herkesin bahçesinde vardı.
Yazın pazardan pek meyve almazdık.
Dutları, erikleri, kirazları, narları dalından koparmak, paylasmak bir başka güzeldi.
Olması gerekendi...

Eski Manisa'nın ben de eskimeyen hatıralarıdır o yıllar.
Şimdi unutamadığım başka bir anı…
90’lı yıllardı, Magosa'da bahçe duvarımızın bitişik olduğu komşumuzun asmasının dalları, duvarın üstünden bizim bahçeye sarkmış, duvarı boydan boya sarmıştı.
Sararıp, kuruyan, dökülen yaprakları ara sıra bahçeden topluyor, temizliyordum.
Eylül ayında yine bahçeyi temizliyordum. Asmanın yere kadar sarkan dallarından dökülen yaprakları toplarken, bir dalın ucunda yarısı kurumuş üzerinde 5-10 tane üzüm olan bir salkım gördüm. Bizim taraftaki salkımlar zaten dalında kuruyordu. Ama bu salkım da beş altı tane taze üzüm vardı...
Hangi akla hizmet, nasıl bir dalgınlıkla boşta bulundum bilmiyorum, o salkımı kopardım. Taze olan üzümleri yıkadım bir kaç tanesini yedim.
Sanırım üçüncü taneydi... İşte o an o üzümlerin komşuya ait olduğunu hatırladım. Büyük bir pişmanlık duydum. Diğer üzümleri attım.
Kendi kendime "Komşuya üzümleri helal etmesini söylerim" dedim.
Bu arada üzümler verigo cinsi yuvarlak iri taneli üzümdü. Ertesi gün yaşlı komşumuzu bahçeyle uğraşırken gördüm...
Selam verdikten sonra bir gün önceki içime dert olan üzüm olayını anlattım. Helal etmesini söyledim.
İçimden, "Helal eder bunda ne var ki? 2-3 üzümün lafı mı olur helal olsun kızım" der diye düşünüyordum ki…
Ahmet amca, “Kızım eşin yıllardır komşum, benim bir yeşil yaprağımı koparmadı. Ama sen üzümümü kopardın” dedi. O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü sandım. Şok olmuştum.
"Hata yaptım, özür dilerim" gibi bir şeyler geveledim ama yaşlı komşum bir kaç üzümü helal etmedi.
Kendime nasıl kızdım, nasıl pişman oldum, nasıl vicdan azabı çektim anlatamam.
Sonra eşine, kızına anlattım; onlar, "Lafı mı olur, helal olsun. Sen onun kusuruna bakma" dediler.
Ancak aradan yıllar geçse de şimdi vefat etmiş olan komşumun o sözlerini hiç unutmadım.
Bu olayı hatırlayınca, bir Manisa'daki bağ sahiplerinin üzüm kesenlere dağıttığı üzümleri, bir de birkaç üzümü helal etmeyen Magosa'daki rahmetli komşumuzu hatırlarım.
Artık kültür farkı mı, yoksa insanlık farkı mı? Ne desem bilemedim.
Halâ başkasına ait olan o birkaç tane üzümü koparmanın vicdan azabını taşıyorum...