Yukarıdaki fotoğraf edebiyat tarihimizin en dikkat çekici resimlerinden biridir. Fotoğraftakiler; (soldan sağa) Orhan Veli, Şinasi Baray, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’tir.
Melih Cevdet’in bu an’ı anlatan bir şiiri vardır, şiirin adı: Fotoğraf… (1)
 
“Dört kişi parkta çektirmişiz;
Ben, Oktay, Orhan bir de Şinasi.
Anlaşılan sonbahar;
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli;
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar.
Henüz babası ölmemiş Oktay’ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan Süleyman Efendi’yi tanımamış.
Lakin ben hiç böyle mahzun olmadım.
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Halbuki hayattayız hepimiz..”
 
Şiirde ‘Garip’ akımını başlatanları bir araya getiren meşhur bir pozdur bu… Resim 1930’lu yıllarda Ankara Güven Park’ta çekilmiştir. Melih Cevdet’in şiirde söz ettiği gibi “kimi paltolu, kimi ceketli” dir. Bir sonbahar günü parkta oturmuş, zaman geçirmektedirler.
 
Dördü de Ankara Gazi Lisesi’nden arkadaştırlar. İçlerinde yalnızca Şinasi Baray, adını edebiyat tarihimize yazdırmamıştır. O yüzden çoğu insan şiiri ilk okuduğunda (şiirde soyadı da verilmediği için) “kim bu Şinasi” diye düşünmektedir. Hatta kimleri onu Şair Evlenmesi’nin yazarı Şinasi sanmaktadır ki, o Şinasi bu resmin çekilmesinden altmış yıl kadar önce ölmüştür. Şinasi Baray’dan birazdan söz edeceğim ama bu fotoğrafla ilgili yazmamın bir sebebi daha var, ona geleyim…
Şiirde takıldığım ve beni derinden etkileyen bir dize var:
“Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?”
Bu resmi yıllar önce ilk gördüğümde, kendimizin ve büyüklerimizin dijital çağ öncesindeki fotoğraflarımızın olduğu bir albüme bakar gibi hissettim kendimi. İlhan Selçuk’un bir yazısında belirttiği gibi “resim ‘an’lık değildir, zamana kafa tutmak iddiasıyla bir zaman sürecinde yapılır.”
 
Eski bir resme baktığımızda, hele bu resim siyah-beyaz dönemden kalmaysa, resimdeki insanların yüzünde neşe, sevinç bile hâkim olsa ince bir keder oturur içimize. Zamanı elimizde tutamamanın, geçip gitmesine mani olamamanın tarifsiz bir hüznü kaplar benliğimizi. Edebiyatı ve şiiri çok içselleştirdiğimden midir nedir, bu resme bakarken de benzer duygulara kapılmıştım.
 
Şiirin sahibi Melih Cevdet Anday da, resimde kederli görünmemelerine rağmen resme baktığında “Lakin ben hiç böyle mahzun olmadım” diyor. Nitekim şair bu şiiri bir hastane odasında yazmıştır. Askerliğini yaptığı dönemde apandisiti patlamış, ameliyat olmak üzere hastaneye kaldırılmıştır. Durumu ciddidir. Bu fotoğrafa baktıkça hüzünlenir ve “Fotoğraf” isimli şiiri yazar. (2)
 
Fotoğrafın en güzel yanlarından biri Türk şiirinde yeni bir dönemi başlatan “Garip” akımının kurucularının aynı karede olmalarıdır. Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Ankara’da liseden arkadaştırlar. Okul arkadaşlıkları daha sonraki yıllar yol arkadaşlığına dönüşür ve 1941’de “Garip” isimli ortak bir kitap çıkararak Türk şiirinde Garip Hareketi’ni başlatırlar. Orhan Veli 1950’de çok genç yaşta, 36 yaşında ölür. Diğerleri ise yüzyılın sonuna kadar üretmeye devam ederler. Aslında kitlelere ulaşma anlamında Orhan Veli diğerlerini fersah fersah geride bırakmasına rağmen hem Melih Cevdet hem Oktay Rıfat çok değerli şiirler, eserler ortaya koyarlar ve bir bakıma Garip’in ünü onların sonraki yıllardaki değerini kitlesel anlamda gölgeler. Şiirimizin bu güzel insanlarının bir arada olduğu bu fotoğraf hem edebiyat tarihi açısından hem de o dönemin duru, saf ve naifliğini göstermesi bakımından önemlidir kanımca.
Gelelim Şinasi Baray’a…
Şiirde ondan “bir de Şinasi” diye söz eder Melih Cevdet. Bu yüzden Şinasi, şaire şakayla karışık bir alınganlık gösterir.
 
Şinasi Baray da onlarla aynı lisedendir ve aslında o da sanat tutkunu bir gençtir. Lisede tiyatronun dekorlarını o yapmaktadır. Şinasi Baray daha sonra, babaannesine ait olan eski bir konağın eskiden ahır olarak kullanılan bodrumunda bir lokanta açmıştır: Üç Nal… Bu lokanta zamanla Ankara’nın ünlü lokâllerinden biri haline gelir. Zamanın ünlü şair ve yazarlarının da uğrak yeri olur: Sabahattin Eyyüboğlu, Orhan Veli, Can Yücel, Melih Cevdet, Nahit Hanım vs.. Hatta Can Yücel şiir bile yazar bu lokal hakkında.
 
Duvarlarında gelenlerin yazdığı şiirler, resimler vardır. Kapağında üç nal çakılı olan bir deftere de müdavimler yazılar yazarlar.
 
Mekânın adı da eskiden ahır olarak kullanılmasından gelir aslında. Bununla ilgili komik bir anekdot da var: Şinasi Baray dükkânının dekorasyonunu yaparken babaannesi ziyarete gelir. Ahırdan bozma mekânda açılış için son hazırlıklar yapılmaktadır. Orhan Veli de bir direğe dayanmış, içkisini yudumlamaktadır. Babaanne direğe bakarak mırıldanır: “Eskiden merkebi oraya bağlardık”. (3)
 
Orhan Veli sürekli gittiği Üç Nal ile ilgili Ülkü dergisinin 16 Haziran 1946 sayılı nüshasında bir de yazı yazar. O yazıda şöyle der: (4)
 
“(… )Şinasi hem sanatkâr, hem de okur yazar bir insan olduğu için lokantasını sanatkârlarla okur yazarların sık sık gidecekleri, gittikleri vakit de zevkle oturacakları bir yer olarak tertipledi. Her giden hoşlanıyor. Ben de onlardanım. Salonun türlü türlü süsleri arasında zaman zaman mısralara (…) rastlıyorsunuz. Tuvalete koyduğu bir abajurun üstüne de Refik Halit’in Bir Avuç Saçma adlı eserinden bir parça yazmış. Güzel bir buluş değil mi? Gel gelelim Şinasi memnun değil. Diyor ki; ‘Her içeriye giren Refik Halit’in yazısına dalıyor. Dışarıda da bir sürü insan sıra bekliyor’. Şinasi’nin ticari bakımdan hoşnutsuzluğuna sebep olan bu hal edebiyat namına beni sevindirdi. Demek ki halkımız edebiyatla da meşgul oluyor.”
 
Çektiğimiz anda değerini tükettiğimiz, binlercesini çekip çoğunu unuttuğumuz, albümlerini bile dijital ortamda yaptığımız fotoğraflarla dolu dünyamızda, böyle anlamlı resimlerimizin çok ve kalıcı olmasını diliyorum.
Herhangi bir günü şiirsiz veya öyküsüz veya romansız, velhasıl edebiyatsız geçirmemeniz dileğimle…  
 
Kaynaklar:
  1. Orhan Veli. Garip. Yapı Kredi Yayınları, 2015. Sayfa 32
  2. Haluk Oral. Bir Roman Kahramanı Orhan Veli. Yapı Kredi Yayınları, 2016. Sayfa 66
  3. Haluk Oral. Bir Roman Kahramanı Orhan Veli. Yapı Kredi Yayınları, 2016. Sayfa 68
  4. Orhan Veli. Şairin İşi. Yazılar, Konuşmalar. Yapı Kredi Yayınları, 2014. Sayfa 102